Gökal / Erbaa / Tokat

Bazı anlar vardır, öylece bakıp kalırız. Film gibi, sürükler. Bu fotoğraf da öyle ve benim baş yapıtlarımdan dediğim bir karedir.

Erbaa’nın kuzeyinde kalan, Karadeniz ile Erbaa arasına adeta bir set çeken Canik Dağları’ndayız. Her yer sıcaktan kavrulurken, rahmetli gocanamın köyü gürgen ağaçlarının arasında havasıyla huzur veriyordu.

Hemen yanımdaki çeşmede abdest alan Şükrü Dede ve karşımda pencereden bana gülümseyen bir bebek vardı. Daha sonra öğrendim ki bir akrabamın kızının oğluymuş. Dedenin de torunun oğlu.

Dede abdestini aldıktan sonra ağır ağır ilerleyerek evin yolunu tuttu ve pencerenin önüne bebeğin yanına oturdu. Onunla oynamaya başladı.

Bir anda kafamda sahne belirmişti. Fotoğraf makinem yanımda değildi ve mutlaka bunu çekmem lazım dedim. Koşturup arabadan makinemi aldım geldim.

Dede ile pencerede biraz muhabbet ettikten sonra ve bebekle biraz oynadıktan sonra fotoğrafı çekmeye karar verdim. Ortaya çıkan fotoğrafı görünce aslında hiç unutamayacağım bir fotoğraf çektiğimin farkında değildim. İşte bu diyebileceğim türdendi.

Neden mi? Çünkü, dede 100 yaşında, bebek 1 yaşındaydı… Bu yüzden fotoğrafın adını 100 + 1 koydum. Daha detaylı baktığımda fotoğrafa şunu farkettim. Dedenin bulunduğu arka fon siyah, bebeğin bulduğu yeşil. Sanki şöyle diyor: İkisi de yaşama tek bir pencereden bakıyor. Fakat gençken hayat yemyeşil ve cıvıl cıvıl, yaşlanınca ise durgun, belirsiz bir karanlığa doğru yol alıyoruz.

Bu fotoğraf için ikisine de çok teşekkür ediyorum ve huzurlu yıllar diliyorum. Yine anladım ki, zaman durmuyor fakat fotoğraf işlevini iyi yapıyor.