Karacasu / Aydın

İnsanlık tarihi kadar eskidir toprağın hayatlarımızdaki yeri. Toprak demek, hayatımız için üretimle aynı anlamda,
hepimiz biliriz bunu. Boğazımızdan geçen lokmalar gelir ilk aklımıza aslında, ancak giydiklerimizden kullandığımız eşyalara kadar toprağın payı vardır, hakkı vardır yaşamlarımızda.

Muhakkak ki, toprak testilerle, kaplarla tanışıklığımız da asırlar öncesine dayanmaktadır. Eski Anadolu medeniyetlerinin de pişmiş topraktan ürünler yaptığını, tarihe tanıklık eden ürünlerin sergilendiği müzelerde görmüşüzdür.

Zira toprak demek hayat demek, hayat demek medeniyet demektir ve insanoğlunun medeniyet serüveni toprağı işlemesiyle başlamış, zamanın izleri toprağa türlü şekillerde yansımıştır. Günümüzde de günlük kullanımda hala devam etmektedir insanın toprak kaplara olan ilgisi ve sevgisi…

Karacasu, Aydın’ın Denizli sınırına yakın küçük bir ilçesi… Küçük denilse de antik çağlarda görkemli bir şehre konukluk etmiş; mübadele döneminde ise nüfusu, merkezi denilebilecek birçok ilçenin nüfusunu aşmış.

Dandalas Vadisi Romalılardan Bizanslılara, Selçuklulardan Osmanlılara birçok medeniyetin yaşamına şahitlik etmiş. Bugün ise kendi yağında kavrulan insanların diyarı; lezzetli hamurların, kızıldan çamurların hünerli ellerde şekil bulduğu ilçe…

Serin, bol oksijenli yaylalarla, Afrodit’in eşsiz güzellikteki şehri Aphrodisias arasında kurulmuş bir şehir… Bunların hepsi ayrı birer hikâye barındırıyor içlerinde ancak burada anlatılacak olan bir tanesi sadece…

İşte bu şehirde belki yüzlerce, belki de binlerce yıldır devam ettirilen bir zanaat, çömlekçilik. Karacasu’da bulunan ilk seramikler Kalkolitik dönem eserleri olarak milattan önce 4600 yılını işaret ediyor, toprak bu tarihten beridir Karacasu’da çömlek olarak hayat
buluyor.

Bir rivayete göre Aphrodisias’ın görkemli zamanlarında da yapılıyormuş, şimdi de aynı kızıl topraktan yapılıyor. Karacasu insanına Afrodit’in kentinde mükemmeliyete ulaşmış heykelciliğin bir mirası mıdır bu sanat bilinmez, şimdiki ustalarının hatırlamadığı bir zamandan beri devam ediyor.

Kendilerini bildiler bileli çalıştıkları atölyelerin çarkları dönüyor. Her bezemesinde kendilerinden önceki ustaların, farklı kültürlerin de etkisini yansıtıyorlar çamura…

Geleneksel yapının bozulmadığı atölyelerde, çok az makineleşme, çok fazla el hüneriyle şekillenen, geleneksel yapılardaki fırınlarda pişirilip hazır hale gelen, toprağının renginden nerede görülürse görülsün ayırt edilebilen testiler, bardaklar, güveçler, vazolar ve daha niceleri yapılır.