Alacabal / Erbaa / Tokat

Her şey gibi, çocukluğumuz da zamana yenik düştü. El becerilerimizi, hayallerimizi, heyecanımızı, sokağımızı ve rüyalarımızı bir yerlere gömdük. Belki de zaman mezarlığını, biraz eşelemek gerek. Geçmişin güzelliklerini arayıp bulmak gerek.

Hiç oyuncağı olmayan çocukların kaderini paylaşıyordum. Fakat bu beni iyi motive eden bir yokluktu. Kendi ellerimle arbelet, ok ve yay, kızak, bilyeli araba, (uçamayan) uçurtma, düdük, topaç, çamur araba, sapan, çelik çomak, tahta araba vb bir sürü oyuncak yapmışlığım vardı.

Ne kadar da kıymetlilerdi benim için. Yokluk içinde ne güzel de varlıklıymışım meğersem. Her şeyi plastik olmuş, üstelik de bu oyuncaklardan çabuk sıkılan çocukların yaşamına ne kadar da uzak bir dünyam varmış ! Ne mutlu bana ve ben gibilereymiş.

Deli dolu anlatmak istediğim aslında tam olarak bu dünya. Her şeyimiz var şuan ama bir kıymeti yok. En beteri de yaratıcılık yeteneğimiz yok.

Elimizden alınmış gibi bazı özel yeteneklerimiz ve en başta çocuk ruhumuz. Teknolojiye gömülmüş gözler, balkonlara sıkışmış hayatlar ve algısı kapalı çocuklar. Bu yüzden eğer biz gibi yaşayan çocuklar var ise hala, üzülmesinler.

Bu fotoğrafı köyümde, evimin hemen önünde çektim. Zamana direnen güzel Anadolu evlerinin örnekleri önünde benim yaramaz modelim Ahmet, tastan yapılma kaskıyla bisiklet sürüyor.Eskiden su içtiğimiz, bildiğimiz su tasını kask olarak kullanıyor. Küçük bir fikirle, büyük işler başarıyor. Aferin ona…